Ne mi Düşünüyorum?

Ne mi Düşünüyorum?

27 Mart 2010 Cumartesi

Melih Anık' a Mektup

Merhaba, Yazıya nasıl başlayabileceğimi tam bilemiyorum, ancak başlayınca sürer gider diye ümit ediyorum. Hocamızın bize söylediği bir şey vardı, bu işi yapma sürecinde aklıma sık sık getirdiğim beni taze tutan sözlerden biridir: "oyun oynamak eğlenceli bir şeydir ve oyun oynamayı ne kadar ciddiye alırsanız o kadar daha eğlenceli olur. Bu yüzden evcilik oynarken çocuklar, en iyi oyunculardır.". Ben geçen sezon izleyip eleştirdiğiniz "striptiz" oyununun bir oyuncusuyum. Ancak bu yazıyı tamamen kişisel düşüncelerim ışığında yazıyorum. Aslında cesaretle alakası olmaması gerekirken bu ülkede cesaret gerektiren tavrınız ve kararlığınız için size çok saygı duyuyoruz. Sizin gibi hareket eden daha fazla eleştirmen, tiyatro adamı vesaire olmasını çok isterdik. Çünkü gelişimin ve değişimin ancak bu gerçekçi tavırdan doğacağına inanıyoruz. Bu ülkede "sanatın" bu kadar yüceltilmesine, içinin boşaltılmasına, anlam veremiyoruz. Bunun binlerce sebebi var elbette ama tartışılması çok uzun zaman alacak bir konu olduğu için kısa kesiyorum. Sadece asıl olanın ürün olduğunu emeğin hiç bir değeri olmadığını düşünüyoruz. Bir kapıcı mesleğini yaparken nasıl emek veriyorsa, ya da bir mimar, bir mühendis, bu işi seçen kişilerin de emek vermeleri kadar doğal olan bir şeyin arkasına neden böyle saklanıldığını düşündükçe bunun tam bir saçmalık olduğunu düşünüyoruz. Hem bir taşın altına elini sokuyorsun sonra da o taşı taşıyıp taşıyamadığını değil de taşın ne kadar ağır olduğu gerçeğiyle tekrar tekrar takdir bekliyorsun. Aslında seçtiğin mesleğe ihanet etmiş oluyorsun.
Ben sadece sizi takip ettiğimizi düşüncelerinizi hem paylaşarak hem de yeni bir şeyler öğrenerek izlediğimizi bilmenizi istedim, sizin böyle bir şeye ihtiyacınız olmadığını biliyorum. Ancak bu ülkede bu meslekle meşgul olan "usta" larımız birbirleriyle bu kadar anlamsız bir çatışma ve ayrılık içindeyken, azınlık olan bizim en azından birbirimizden haberdar olmamızın yararına inandığım için yazıyorum. Bu en azından bana iyi hissettiren bir şey çünkü.
Ülkede artık saygı duyduğum ve örnek aldığım meslektaş büyüğüm üç dört kişiyi geçmez(iyimser bir rakam), ve bu durum kendimi güçlü hissetmemi sağlıyor. Çünkü bu saray tiyatrosunun, işin, ürünün değil de kıdemin, çevrenin para ettiği bu saltanatın içinde olmamak, en azından bu ülke için yeni ve farklı bir şeyler yapma arayışında olmanın, ancak bu gerçeğin farkındalığıyla hareket edilirse başarılabileceğine inanıyorum.
Eleştirmek kavramının kişiselleştirilmesi kadar basit ve bayağı bir tuzağa düşen bu düzen içinde iyiki varsınız, vurun kırın parçalayın, hatta inadına daha sert girişin ki, bir gün bu dağılan parçaların farkına varıldığında onlardan yeni bir tiyatro doğabilecek malzemeler biriksin. Bizler yaptığımız işin arkasında durduğumuzda küstahlıkla suçlanmayalım, ve de en önemlisi, ileride daha fazla kişinin eleştirisinin bilimselliğine güvenip kendimizi düzeltebilelim. Kısacası biz "gerçekten" eleştirilmek istiyoruz. Biraz dağınık bir yazı oldu kusura bakmayın.
Teşekkürler, iyi çalışmalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder