Ne mi Düşünüyorum?

Ne mi Düşünüyorum?

4 Mayıs 2010 Salı

Bakkal



Boşuna yazılmış bir yazıydı adamınki. Kaldırıma oturmuş kendi kendine konuşuyordu, ben demiyorum o diyor; boşuna yazılmış benimki. Geçtim gittim tabi önünden, durup neyin var diye sormak duyarlılığında değilim. Çok ilgilenmiyorum insanlarla, kendi kendine konuşan bir adama yaklaşmaktan daha gerçek oluyor ondan korkmak. Kısa bir süre düşündüm belki, sesini duymamaya başladığım zaman. Sesini duymayasıya kadar bir şey düşünemiyorum, o kadar sorumluluk fazla geliyor, boşuna yazılmış yazısına müdahale etmek gereği duyuluyor. Can sıkıntısı. Yürüdüm gittim çorap satan şapkacı kolyecilerin yanından. Sönük nargilesinin dumanını üflüyordu havaya ihtiyar. Lahmacun yedikten sonra kokmasın diye ağzına sürdü ıslak tinerli mendilini çocuk, ferahlamak için kokladı, kalabalığın içindeki yılanları gördü. bu kargaşadan kurtulmak istiyordum hızlandım. Büfeden sigara alacaktım, büfe kaçtı koşarak, bakkala gitmeyi düşündüğüm için yol inceldi ve uzadı, mecbur sigara içeceğimden gittim bakkala. 1 kuruş borcumu hatırlattı bakkal 45 sene öncesinden. Bir kuruşum olmadığı için veremedim. Eve gelene kadar şunu düşündüm sonra; apartmanın merdivenleri ne kadar ölümcül, umarım o fareyi yine görmem. Eve geldikten sonra ancak, herşeye sinirlenebildim sokaktaki. Boşuna yazılmış bu yazı dedim; sevdiğim sokaklara, eğik düzlemler. Evden hareket çektim bakkala.

Hava kapanmıştı, havasız kaldım.. nefes almak için geldim. Bir mecburiyet oldu yazmak, yeni bir oyun buldum, bir kadını anlamak. Sabah rüyamda Nişantaşında dolaştım gündüz vakti, çıplak; bir bakkala girmişim terlik bakıyorum ayağıma giymek için. Çıplak olduğum için görünmez olmuşum sanki, kimsenin bakmaya cesareti yok, benim de görünmek gibi bir derdim yok çok utanıyorum. Daha önce de pantalon giymeyi unutup okula gittiğimi görmüştüm bir kere. Neyse çok utandım. Böyle bir utanç yaşattığı için nefret ettim Nişantaşından, Kadıköyde uyandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder